10 Ekim 2016 Pazartesi

İstanbul Beni Çağırdı

Bu sabah İstanbul beni çağırdı sessiz davetiyle. Önce Firuzağa Camii oldu durağım. II. Bayezit'in hazinedarbaşı Firuz Ağa tarafından yaptırılan küçük şirin mütevazı bu cami ruhu dinlendiren bir özelliğe sahip.
Sultanahmet Çeşmesi'ni bir kez daha inceledim, kubbedeki parıldayan nakışlarını seyrettim, mermerlerin üzerine işlenmiş nakışların dantellerle nasıl yarıştığını düşündüm. ve tabi ki "Çınar Vak'ası" nı. Diğer telaffuzuyla "Vak'a-yı Vakvakiye". 
Atmeydanı'nda dolaşırken darağaçlarında sallanan insanların görüntüsü canlandı gözümde. Şimdi öylesine canlı, renkli ve keyifli olan bu meydan, geçmişi yadedince nasıl da hüzünlendiriyor insanı. 
Sultanahmet Camii'nden çıktıktan sonra tramvay yolundan karşıya geçip Beyazıt istikametine doğru yürüdüm. Şu anı geçmişle meczederek ilerlerken adımlarım beni Türk Ocağı avlusuna götürdü. Biraz daha bir tarihe ve geçmişe, geçmişte yaşananlarla birlikte o zamanın canlı şahitlerinin manevi dünyasına daldım. Herbiri ayrı güzellikte işlenmiş mermer mezar taşları toprağın altında yatanları haber veriyordu. Birçok Devlet Adamı burada II. Mahmut Haziresi'nde yatıyordu. Usul usul mezarların arasında dolaştım, taşlardaki yazıları okumaya çalıştım. Bir mezardaki isim gözüme daha bir tanıdık geldi: Muallim Naci.  Buraya bir şiirini alıyorum. Detayları inş. sonraki günlerde sizlerle paylaşacağım sevgili okurlarım. 

Gazel


Ey neşve ne geldin bana meyhane miyim ben
Ey aşk ne sevdin beni divâne miyim ben

Misbâh-ı bekâ pertev-i işret ki aşkım
Yanmakla tükenmem per pervâne miyim ben

Lutf-ı güherim zahir iken çerh galat-ı beyyin
Fark etmedi gencinemi vîrâne miyim ben

Seyr eyle ser-i sebzimi gelsin de baharım
Hak-i siyeh içre kalacak dâne nmiyim ben

Naci yeter avareliğim gülşen-i kudse
Pervâz edeyim bülbül bî-lâne miyim ben
Muallim Naci




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder