Sultanahmet Çeşmesi'ni bir kez daha inceledim, kubbedeki parıldayan nakışlarını seyrettim, mermerlerin üzerine işlenmiş nakışların dantellerle nasıl yarıştığını düşündüm. ve tabi ki "Çınar Vak'ası" nı. Diğer telaffuzuyla "Vak'a-yı Vakvakiye".
Atmeydanı'nda dolaşırken darağaçlarında sallanan insanların görüntüsü canlandı gözümde. Şimdi öylesine canlı, renkli ve keyifli olan bu meydan, geçmişi yadedince nasıl da hüzünlendiriyor insanı.
Sultanahmet Camii'nden çıktıktan sonra tramvay yolundan karşıya geçip Beyazıt istikametine doğru yürüdüm. Şu anı geçmişle meczederek ilerlerken adımlarım beni Türk Ocağı avlusuna götürdü. Biraz daha bir tarihe ve geçmişe, geçmişte yaşananlarla birlikte o zamanın canlı şahitlerinin manevi dünyasına daldım. Herbiri ayrı güzellikte işlenmiş mermer mezar taşları toprağın altında yatanları haber veriyordu. Birçok Devlet Adamı burada II. Mahmut Haziresi'nde yatıyordu. Usul usul mezarların arasında dolaştım, taşlardaki yazıları okumaya çalıştım. Bir mezardaki isim gözüme daha bir tanıdık geldi: Muallim Naci. Buraya bir şiirini alıyorum. Detayları inş. sonraki günlerde sizlerle paylaşacağım sevgili okurlarım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder