21 Ekim 2016 Cuma

ÜSKÜDAR'DA GEZER İKEN


Bugün yolum Eski Dar = Üsküdar’a düştü sevgili dostlarım. Yazdan kalma belki de son günlerden birinin pırıltısına bulanmış bir İstanbul havasını teneffüs ediyorum. İstanbul’u, İstanbul yapan ismi efsunlu, havası maneviyatıyla meşhur Üsküdar’da.

 Denizin dibinden, ama balıkları görmeden hemencecik geçiverdiğim İstanbul’un bu karşı yakası nedense bana hep tevazuyu ve dinginliği hatırlatır ve yaşatır

 Ama bu meydan bu kadar kalabalık mıydı eskiden de? Sanki heryerden insanlar fışkırmış ve hepsi de burada toplanmış karıncalar gibi kıvıl kıvıl gezişmekteler.

Sultan III.Ahmet’in annesi Emetullah Gülnuş Sultan tarafından mimar Kayserili Mehmet Ağa’ya yaptırılmış bu muazzam camii Selatin camilerin en güzellerinden biridir.
Camiyi sağıma alıp insan kalabalığının arasından yürümeye devam ettim. Solda irili ufaklı tarih kokan yapılar, mesela Mimar Sinan Çarşısı geçmişten günümüze gelen ne güzel eserlerdi. Hele o yolun ortasındaki koca çınar? Birbirine sarılmış kökleri ile yere çakılmış sağlam bir kazık gibi duruyor.
Sağda solda odun fırınından çıkmış simitleri tezgahlarına istiflemiş simitçilerin sesleri kızarmış susam kokularıyla karışıyor.
Derin bir nefes çekiyorum İstanbul’dan, İstanbul’un Üsküdar’ından.
Soldaki Fıskiyeli parkın kenar duvarlarına oturmuş kadınlar, yaşlılar, çocuklar hepsi bir nefeslik saltanatın tahtına oturmuş gibiler. Sola doğru kıvrılan yolu takip edip ilerliyorum. Eski İstanbul sokaklarından birine giriyorum. Kaldırım taşı döşeli, daracık sokağın iki yanında  eskilerden kalma bir fırın, karşıda bir köfteci, günümüzden karışmış bir plastik ıvır zıvırcı…
Dar sokağın bittiği yerde, tam köşede küçük bir meydancık, meydanın tam göbeğinde de minik bir cami. Bir mıknatıs gibi beni kapısından içeriye çekip alıyor. Küçük şirin caminin merdivenlerinden çıkıyorum. Kırmızı halı kaplı merdivenlerin etrafı ve üst katı oymalı ahşap korkuluklarla çevrilmiş. Her camide bulduğum o kendine has koku, ruhani atmosfer insanı bu dünyadan alıp koparan bir şey.
Cami çıkışından sonra çeşmeler görüyorum bir iki yerde. Mermerden özenerek yapılmış.



 Suyu akmayan ve tarihe bir ihanet damgası gibi üzgün yüzüme bakan çeşmeler çeşme taşları.
Hüzünlendiriyor beni, hüzünlü bir akşamüzerini üstüne örterken Üsküdar serin bir yorgan gibi…
Kuşları, çeşmeleri, minareleri ve kaldırım taşlı sokaklarını Üsküdar’ın kendine bırakıp geldiğim gibi uzaklaşıyorum. Üsküdar sen İstanbul’a İstanbul Mevla’ya emanet.
M. Ş. (Gezi mektuplarım- 2016 Ekim )

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder