EYLÜL
Eylül
yılın en güzel mevsimi, sarılar giyinmiş küçük bir çocuk gibi sevimli,
kıpır kıpır bir bir neşvedir zamandan.
Sarılar yakışır Eylül’e… bir
de kınalı kırmızılar.
Ebabil çığlıkları sonra … Şarkıları çocuk seslerine karışıp
hoş bir müzik dinletisi oluştururlar.
Mesela göçmen kuşların göç hazırlıklarını yapıp yeni
iklimlere göçlerinin başladığı aydır Eylül.
Kuş cıvıltısı sesleriyle hayatın zemininde koşmaya başlayan
çocukların mevsimidir o.
Hayata hazırlanmanın kapısı
olan okulun sıralarını dolduran çocuklar yeni bir başlangıcın belki de ilk
adımını atıyorlar.
Anne babalarda en az çocuklar kadar heyecan ve sevinç var.
Hele ilkokula ya da anaokuluna yeni başlayan çocukların ebeveynleri, nasıl da
telaşlı ve sevinçliler. Yavruları “adam olma”nın yoluna düşmüştür Eylül’de.
Okul servisleri özellikle İstanbul trafiğini katmerlemiş,
lise ya da ortaokul çağında kızlar, erkekler bağıra çağıra el kol hareketleri
ve yeniyetme yaşlarının bütün enerjisiyle yeni bir başlangıç içindeler şimdi.
Okul başladı artık. Umarım okul yılları onlara çok şey verir ve hayatlarında
başarılı ve mutlu olurlar.
Şimdi ne çocuklar eski
çocuklar, ne de okullar öğrenci yetiştirmenin vakarını taşıyan eğitim kurumları
ne yazık ki! Çocuklarımız bir türlü büyümeyen hep “daha küçük” görülen nazlı
bebeklerimiz bizim. Üniversite okuyan kızlarımız oğlanlarımız hala bizim küçük
çocuklarımız olarak kalmaya devam ediyor.
Oysa ki Fatih Sultan Mehmet o
kutlu kumandan övgüsüne mazhar olduğu vakit bizim üniversite öğrenimi gören
çocuklarımızın yaşında değil miydi? Yaş konusuna bağlı kalırsak buna ilişkin
verilecek örnek pek çoktur.
Eylül deyince zengin bir
Osmanlıca dili ile yazılmış Eylül Romanı günümüzde çocuk diyebileceğimiz
yaştaki bir yazarın eseridir. Kavi bir içerik, güzel bir uslup ve kaliteli bir
romandır Eylül. Bizdendir. Ben zaten her ne kadar aksi empoze edilse de Batılı
romancılardan çok kendi romanlarımızı okumayı sever, romancılarımızı başarılı
bulurum. Samimi bulurum.
Eylül’ü Mehmet Rauf 21 yaşında yazmıştır. Yani şimdilerde
bizim algımıza göre “daha çocuk”.
Çocuklarımızı neden
büyütemiyoruz acaba diye sorsam; verilecek cevaplar neler olurdu?
Öncelikle Peygamberi bir eğitimin esas alınması lazım bana
göre. Yani 4 yaş 4 ay 4 gün usulüne uyulmalı.
Onun tebliğ metodu uygulanmalı ve o küçücük zihinlerin boş ve oyalamadan
ibaret görsel işitsel algılarla zehirlenmesinden kaçınılmalı. Çizgi filmler,
bilgisayar oyunları, internet ve telefon bağımlılığı vb… Faydalı olanları
elbette istisna tutuyorum.
Anne babaların ve
yetişkinlerin çocuklar ve gençlerle iletişimi sekteye uğramış vaziyette
maalesef. Aralarında mesafe vardır ve bu mesafe iletişim araçlarının olumsuz
etkileri ve örneklemesi nedeni ile daha da büyümektedir.
50 yaşındaki bir yetişkinle çocuk veya genç aynı dili
konuşmuyor özellikle aynı düşünceyi paylaşmıyor. Özgürlük ön planda. Özgürlüğün
ne olduğunu açacak olursak konumuzun çok uzaklarına gideriz. Böylelikle anne
baba çocuğu ile yakınlaşma çabası içerisinde kendisi referans olmaktan
uzaklaşmış, çocuğunu referans kabul etmektedir.
Artık irade çocuğun elindedir. Ebeveyn çocuğu ile arkadaş
olma gayreti içindedir.
Çocuk ile arkadaş olunmaz.
Zira onun, güveneceği birine dayanma, destek alma ihtiyacı vardır. Arkadaşlık
edebileceği kişileri yaşıtları arasında
zaten bulacaktır. Ama onu yönlendirecek, gerektiğinde koruyacak
kendinden daha güçlü bir otoriteye gereksinimini arkadaşları karşılayamazlar.
Buna muktedir olacak olan anne baba aile büyükleridir. Ebeveyn; onlarla
arkadaşlık etme uğruna çocuğun güvenip sığınacağı kalesini yıkmış olur
böylelikle. Çocuklarınızla dost olun ama arkadaş olmayın. Anne baba olun,
onların sığınağı dayanağı olun.
Eğitim ailede başlar, okulda
devam eder, hayatın içinde insana yön verir. Okul aile birlikleri bu manada
oldukça gerekli ve yerinde kurumlardır. Aile ile çocuğu birlikte sarıp
sarmalayıp hayata hazırlamada yadsınamaz fayda sağlayabilirler. Fakat işlevsel
açıdan tekrar gözden geçirilmeli ve yapılandırılmalıdırlar. Eksiklikleri gözden
geçirilmeli ve daha aktif daha fayda
sağlar hale getirilmelidirler.
Eylül; hayata hazırlanmanın da
başlangıcıdır böylece.
Çocuklarımızı hazan yaprakları gibi savurmadan, köklü
çınarlar olarak yetiştirebilmenin fidanlarının dikildiği zamandır Eylül.
Her sonun yanında bir doğuş gerçekleşir mütemadiyen. Şaire
vakt-i hazan, alime yeni ilimler deryasının kapısını aralamaktır eylül.
Şiirlerin dizesi, şarkıların güftesi, çocukların cıvıltısı,
kuşların şakıması
Yani Eylül herkese bir başka güzel, Eylül’de yapraklar
gazel.
Meryem
ŞAHİN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder