22 Aralık 2018 Cumartesi

Yağmur Langa Sokaklarında Ağlarken

Islak bir İstanbul sabahına uyandı bu şehrin sakinleri; insanlar, martılar, deniz kokulu yosunlar ve kaldırımlar.
Ayaklarım İstanbul'un eski semtlerinden bugünün içerisine bir haliç gibi uzanmış geçmişle bezenip geleceğe bir köprü kurmuş olan tarih kokulu Cerrahpaşa'nın Langa'sında birbiri ardına ilerliyor.

Günümüz İstanbul'unun içinde gizli kalmış bir hazine gibi sanki. Daracık sokakları yokuş yukarı, kaldırım taşlarıyla kaplı. Sokakların sonunu bir duvar gibi kapatmış yemyeşil doğal bitki örtüsüne bürünmüş topraktan duvarlar.

Yağmur kokulu sokakların daracık bedenlerine sığdırdığı binbir hatıranın toprağa karışıp buharlaşarak genizleri doldurduğu bu kadim semtin ortasında eski İstanbul'dayım şimdi.

Şurada küçük bir çeşme duvarı, mermerden, incecik dantel gibi işlenmiş ve mahzun.
Suyu kesilen çeşmeler akmayan gözyaşının doldurduğu kalpler gibi mahzun oluyorlar demek!
Daracık yukarıya meyilli taşkaldırımlı sokakların uçlarına ilgisiz bir yama gibi açılmış geniş asfalt kaplı caddenin karşı tarafında birkaç ahşap ev utana sıkıla semti seyretmekteler. Şaşkın ve hayretkar bakışlarla...

Eski İstanbul'dayım şimdi...
Bilmem kaçıncı yüzyıldayım ama Osmanlı'nın İstanbul'u burası. Tarihin geniş meydanında kaybolmuşken eskilikten kurtarılıp onarılmış ama tarihine saygı duyulmuş güzel bir ahşap yapı ruhumu o yana çekiverdi.
Yazılardan anladığıma göre burası daha önceden bir paşanın konağı imiş. Peygamberimizin mübarek ayağını bastığı taş burada muhafaza edilmekte olduğundan Kadem-i Şerif Tekkesi olarak isimlendirilmiş, daha önceden Kapıcıbaşı Konağı olarak biliniyormuş.

(devam edecek)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder